1 Nisan 2019 Pazartesi

GAYRİMEŞRU NESİL

Hazır uyuyamıyorken kendimce yaptığım bazı sosyolojik çıkarımları yazayım.
Dedi mütefekkir ve başladı yazmaya :

Genç nesil orta yaşlı nesil ve yaslı nesil arasında tarihin her döneminde bir çatışma olmuştur 


“Bugünlerde gençler kontrolden çıkmış durumda. Kaba bir şekilde yemek yiyorlar. Yetişkinlere karşı saygısızlar. Ebeveynlerine karşı çıkıyorlar ve öğretmenleri sinirlendiriyorlar.”
“Günümüzün gençleri öyle umursamaz ki ileride ülke yönetimini ele alacaklarını düşündükçe umutsuzluğa kapılıyorum. Bizlere, büyüklere karşı saygılı olmayı, ağırbaşlı davranmayı öğretmişlerdi. Şimdiki gençler kurallara boş veriyorlar. Çok duyarsızlar ve beklemesini bilmiyorlar.”
Birincisi Aristoteles’e ait, M.Ö 350’de söylenmiş;  ikinci ise M.Ö. 800’de yaşayan Heseiod’a ait. 
ama bu çatısmanın en net ve hararetli olduğu dönemler: Hızlı bilimsel ve felsefi gelişim ile ortaya çıkan sosyolojik yapısal değişimlerin gerçeklestigi dönemler olan sanayi devrimi reform, rönesans daha ileriki zamanlarda postmodernizm tepkisel pasifizm 68 kuşağı vs.

X kuşağı, 1965 ile 1979 yılları arasında doğanları; her şeyi sorgulayan ve ingilizce why (neden) kelimesinden türetilen y jenerasyonu 1980-2000 arası doğanları, Z kuşağı ise 2000 yılından itibaren doğanları ifade ediyor.

Bu gün icin konuşursak .Bizim ebeveyinlerimizi yetiştiren nesiller, cumhuriyetin modernist zihniyeti. Modernizm esasında ilkecilik düzen ve nizamdır. Ebeveyinlerimizin dogup büyüdüğü/ yetiştigi dönemler küresel çapta hızlı bir postmodernitenin ,düzene nizama başkaldırının ve özgürlükçülüğün ,insanın "id"'ine çalıştığı bir zamana denk geliyor.

(Modernizm süperegonun paradigmasıdır )

 Eğer meseleyi bu perspektiften okursak karşımıza ;düzen sağlama çabası ve düzene başkaldırı diyalektigi çıkacak. Bunun en hararetli yaşandığı cağ: batıda da olduğu gibi 68 ve sonrası. Bizde 68 zihniyetinin yansıması 2008 civarı başlıyor.

Şimdi meseleye geniş bakarsak:
1. Nesli yetistirenler nizama itaat fikrini aşıladı
2. Nesli yetiştirenler özgürlük fikrini aşıladı

İtaatkarlık ile özgürlükçülüğün çatışmasını biz bu gün doruklarda yaşıyoruz.

İtaatkar bir neslin seçtiği otokratik bir yönetim karşısında otokrasiye/ devlet hegemonyasına karşı özgürlük isteyen bir nesil

1. Nesil için en büyük korku sistem dışına atılmak.(vatana ihanet meselesi bu yüzden tutuyor)
2. Nesil için en büyük korku sistemin içine gömülmek (göğsünü gere gere ben çapulcuyum demeleri örnek)

Gençler esasında çok korkunçtur. Ne evliler eşleri var ne çocukları ne malları var. kyk borçları ve yürünecek umut dolu yollarından başka Kaybedecek hiç bir şeyi olmayandan daha tehlikeli ne olabilir? şuna kesinlikle eminim: düzen sağlama çabası içinde olanlar için en ürkütücü nesil bu nesil. Sisteme itaat etmemekle yetinmeyip sistemi yıkma çabasındalar çünkü.

Peki böylesine bir güç nasıl kontrol altında tutuluyor ?

Umutla.
 modernizm sistemi o kadar güzel kurmuşki  kaybedecek bi şeyleri yoksa onlara ileride kaybedebilecekleri şeylerin umudunu satar onunla korkuturuz demişler. İçgüdüsel bi canlı olan insanı cinsellikle kontrol altında tutmuşlar . Şöyle ki :

Cinselliği "meşru" (karı/koca) alanların ve mekanların(yatak odası)içne hapsetmenin, tek eşliliği yüceltmenin,egemen bir ilişki haline gelmesinin insanin "doğası" ya da "doğal durumu"ile bir ilişkisi yoktur Cinselliğin denetimi iktidarın,ulus devletin ve modernliğin bir sonucudur

Meşruiyet meselesini aslında açsak iyi olur ama kısa kesersem 1. Neslin korkusu olan şey: meşruiyeti kaybetmektir.
Meşruiyet kaybolunca toplum dışına atılır.

Postmodernizmde bu yok .
psikotik ve antidepresan ilaçlara olan rağbet
Postmodernizm kanser gibidir. Farklılıklarıda kabul eder .Meşruiyeti sorgulamaz önemsemezde hatta modernitenin gayrimeşru ilan ettiği cazip gelir ne gibi?
Modernite nizama ayak uydursun diye çocukluktan baslar beyin yıkamaya .Beyni iyi yıkanmayan elenir . Ya tımarhaneye yada hapse. Bunun herkes için uygulayabilecek hali yok. İstisnai durumun ötesine geçti postmodern cağda bu durum. Ne yaptık biz buna karşı ? Ver antidepresanı psikozu histeri ilaclaını ,anksiyete de nevroz de yıkadıkça yıka kitleleri. uyut nesli ama verirken şu fikride aşıla : Bunlar bozukluktur. Normal biri olursan bunları kullanmana gerek kalmaz iyi olan meşru olanda budur vs. (Çocuğa anlatır gibi oldu)


antidepresan kullanımı son 9 yılın verileri olan grafik bulamadım ancak 55 milyona çıkmış antidepresan kullanımı
antidepresan kullanımı son 9 yılın
 verileri olan grafik bulamadım ancak
 55 milyona çıkmış antidepresan kullanımı
Senmisin postmodern çağın bebesine psikoza antidepresana, histeri kökenli hastalıklara kabul görmeyen gayri meşru diyen

Patladı bu ilaclar. 55 milyon antidepresan 35 milyon antianksiyetik ilaç satılıyor türkiyede


Psikiyatri uzmanı Prof. Dr. Nesrin Dilbaz, depresyon şikâyetinin en çok 18-30 yaş ile 45-65 yaş aralıklarında görüldüğünü, Türkiye’de ruhsal hastalıkların arttığını belirtti. İntiharın psikiyatrik hastalıklar içinde en çok duygu durum bozukluklarında görüldüğünü vurgulayan Prof. Dr. Dilbaz, şu bilgileri verdi:
“İkinci sırada şizofreni, üçüncü sırada alkol, madde kullanımı geliyor. İntiharların yaklaşık yarısında ise psikiyatrik hastalık ve öncesinde bir psikiyatri başvurusu bulunuyor. Türkiye’de ruh sağlığı hastanelerinde doluluk oranı yüzde 100’e ulaşmış durumda. Bugünkü yatak kapasitelerinin 8 ile 10 katı daha fazla yatak sayısına ihtiyaç var.”
Bunların hiç biri tutmayınca modern devlet dediki:

Bu yolların hiçbiri tutmadı bari nesli dindarlaştıralımda meşruiyeti çocuklara din yoluyla empoze edelim. Dindar nesil meşru seküler nesil gayrimeşru ha?

Senmisin bunu diyen...
Gerisini yükselen deizm ile ilgili yazacağım yazıya bırakayım

31 Mart 2019 Pazar

SİYAH UFKUN ÇIĞLIĞI

Geçmişe o kadar takılı kalmıştı ki bi anda kendini her şeyin karman çorman olduğu zamanda bulup acı çekiyordu. Ayılıyor, üzerinden uzun zaman geçtigini ve şimdide olduğunun farkına varıyor bunu bile bile ayakta huzur veren kabusu yaşıyordu. Yasanmamışlıklarının ayakta gördüğü kabus olduğunu bile bile derinden duyumsuyordu

Nöbet anında çektiği acılardan olsa gerek  yatakta kıvranıyordu .Nefes almakta zorluk çekince dışarı attı kendini  .Buz gibi suyun altına girip ayılmaya çalıştı.
 Sanrı olduğunu bile bile acı çekti. Leylasının hâla varolduğunu bile bile yokmuş gibi acı çekti.

Gerçeklik algısı öylesine  bozuldu ki; bazen hangi zamanda fark edemiyordu.Gelecekteki şimdidemi geçmişteki şimdide mi yoksa şimdiki şimdide mi ?

Nevrozları şizofreni etkisi gösteriyor.
 Bu nevrozu nasıl atlatabileceğinide biliyordu; Yüzleşerek
Geçmişte buluyor kendisini diyorum ya. Öfke doluyor .Öfkesi ya bir  şiir oluyor dökülüyor dudaklarından ya gözyaşı oluyor damlıyor al yanaklarından

Uzun uzun isyan ediyor öfkeyle yazı yazarken yıprattığı defterinin kanatlarına

Çığlıkgah olmuş bedeninden isyanlar, idarakinin duvarından  yansıyor rahmanın kahhar cellatlarına

Histeriye sahip değildi .Histeriler ona sahip olmuştu. 
Neden bindiğini bilmediği metroda otururken, yanına uzun sakallı yuvarlak gözlüklü şık giyinimli orta yaşlı bir beyefendi oturdu. Halinden anlaşıldığı kadarıyla okumuş kültürlü  birikimli bir bilgeydi. 
Bilge yaklaştı ve kulağına şunu  fısıldadı ,gün batımının kızıllığını müşahade ederken hayatın eğlencesinin acı çekmek olduğunu düşünen mütefekkire :

Depresyon geçmişte yaşamaktır . Anksiyete ise gelecekte.
 Ufuksuzluk âna mahkumiyettir.

 Dogruldu mütefekkir .
Bilge adam haklıydı. Boğarcasına sıkan histerik sanrıların sebebi; ana mahkumiyetin, geleceğe ve geçmişe aynı anda çakılıp, serbest kalamayışındaydı
Bilgeye soru sormak icin ufuktan ayırıp gözünü bilgeye döndü. Bilge yok
Ufka döndü: ufuk sandığı görüntü, odasının duvarına yansıyan kızıl ışıklar...

Haaa yüzleşmek demiştik yaa.
Yüzleşmek ya. Kolay mı bağımlı olmadan bağlı kalamayan mütefekkire yüzleşmek. 
Korkuyor, kaybetmekten korkuyor

Zaten hiçbir şeye sahip olamadı . Tanrıya küfrederken yazdığı şiirlere sebep sanrılardan başka

4 Şubat 2019 Pazartesi

ÖZGÜRLÜKTEN KONSERVEYE

Ortaçağ toplumunu çağdaş toplumdan ayıran özellik, ortaçağ toplumunda bireysel özgürlüğün bulunmayışıdır. Eski dönemde, herkes, toplumsal düzendeki rolüne zincirlenmiş durumdaydı . İnsanın , bir toplumsal sınıftan diğerine geçme şansı pek yoktu, coğrafik olarak bile bir kentten ya da ülkeden diğerine zar zor geçebiliyordu. Birkaç ayrık durum dişında, doğduğu yerde kalmak zorundaydı. Dilediği gibi giyinme ya da istediğini yeme özgürlüğüne sahip değildi çoğu kez. Zanaatçının malını satacağı fiyat belli, köylünün malını satacağı yer-kasabanın pazar meydanı- belliydi. Lonca üyesi kendi loncasından olmayan hiç kimseye üretimin teknik gizlerini açıklayamaz, hammadde alımındaki herhangi bir kazançlı alımı, kendi loncasından olanlarla paylaşırdı. Kişisel, ekonomik ve toplumsal yaşam, hemen hemen her türlü etkinliği kısıtlayan kural ve  yükümlülüklerin egemenliği altındaydı.

Kişi, çağdaş anlamda özgür değildi gerçi ama, yalnız ve soyutlanmuş da değildi. Daha doğduğu anda toplumsal dünyada apaçık, değişmez ve kesin bir yere sahip olan insan, yapısı tamamlanmış bir bütüne kök salmıştı ve dolayısyla yaşamın, kuşkuya yer ve gerek bırakmayan bir anlamı vardı Kişi, toplumdaki rolüyleözdeşti; hasbelkader şu yad mesleği edinmis bir biry değil, bir köylü, bir zanaatçı, bir sövalyeydi. Toplumsal düzen, doğal bir düzen olarak algılanıyordu ve onun kesinlikle bir parçası olmak, bir güven ve ait olma duygusu veriyordu. Çağdaş topluma kıyasla daha az rekabet vardı. Kişi, toplumsal sıralamada daha yukarda olanlara karşı ekonomik yükümlülükler taşıdığı kadar, geleneklerle çizilmiş bir canlılığı garanti eden belli bir ekonomik konum ile birlikte doğuyordu. Ama bu toplumsal alanin sınırları içinde bireyin coşkusal yaşamında olsun, işinde olsun, kendini ifade etme özgürlüğa bol bol vardı. Pek çok olası yaşam biçimleri arasında sınırsız seçenek (aslında büyük ölçüde soyut olan bir seçme özgürlüğü) sunan çağdaş oranlamda bireycilik yoktu gerçi ama, gerçek yaşamda bir hayli somut bireycilik vardı

Kısacası:
Muhafazakâr toplumumuzda makbul olan yaşam tarzı ortaçağ skolastik,karanlık çağ avrupasının kast dışına çıkmayan hiyerarşik toplum yapısıyla birebir aynı. Zihniyet aynı. Dünya görüşü aynı. Hayattan beklenti aynı. Sebep öğrenilmiş çaresizlik,konformizm ,korkaklık, acizlik kaynaklı ihtiyaç duyula; bir topluluğa gruba,(topluma) ait olma isteği

Toplum böyle yaplanmıştı gerçi ve insana güven veriyordu ama aynı zamanda onu köle olarak tutuyordu. Bu, daha sonraki yüzyıllarda yetkeciligin ve baskının yarattığından farklı bir kölelik türüydd. Ortaçağ toplumu. bireyi özgürlügünden yoksun brakmıyordu, çünkü "birey" diye bir sey yoktu insan hala dünyaya ilk baglarıyla bağlıydı. Henüz kendisini bir birey olarak algilamıyordu; yalnızca toplumsal olarak ve (o dönemde doğal) rolünün sınırları içinde vardı. Diğerlerinden hiçbirini de "birey" olarak algılamıyordu. Kente gelen köylü bir yabancıydı, hatta farklı toplumsal gruplardan olan kent sakinleri bile birbirini yabancı olarak görüyordu.Kişinin bireysel benliğinin, diğer kişilerin ve dünyanın ayn varlıklar, ayırn öğeler olarak farkına varması olgusu henüz tam olarak gelişmemişti...

Hayır efenim bizim köy anlatılmıyor burda. Ortaçağ avrupası bu (gerçi fark yok)

Geri kalmışız

¹Ortaçağ toplumunda, bireyin kendisinin kişi olarak bilincinde olmadığı olgusu Jacob Burckhardt'in ortaçağ kültürünü betimleyen şu yazısında klasik anlatimını bulmuştur: Ortaçagda insann bilinçliliginin her iki yön de -kişinin kendine yönelik bilincliliği de, dış dünyaya yönelik bilincliiligi de ortak bir örtünün altnda, yarı ayur yarı uyanık, düşler içinde yatmaktaydı. Dünyaya ve tarihi garip renkler içinde gösteren bu örtü inançtan, yanlsamadan ve çocuksu zihinsel etkinliklerden dokunmuştu. Insanoglu, yalnızca bir ırkın, halkın, partinin, ailenin ya da bir işbirligi biriminin bir üyesi olarak-yalniz ve yalnız herhangi bir genel kategori içinde- kendisinin bilincindeydi."

kaynak :Erich From Özgürlükten Kaçış /¹ Jacob Burckhardt The Cuilization of the Renuisance in Italy (Italya'da Rönesans Uygarligo), The Macmillan Co, New York, 1921, 5. 129.

1 Şubat 2019 Cuma

KADIN

KADIN
Arada sırada da olsa, hayatınızın merkezinde nelerin bulunduğunu sorgular mısınız?Nelere önem veriyor ve neleri elde etmek için çabalıyorsunuz? Elde etmeye çalıştığınız şeyler gerçekten kıymetli midir? Şimdi bu soruları daha spesifik bir hale getirelim ve nesneyi 'kadın' yapalım.Peki kadınlar gerçekten elde edilmesi gereken kıymetli varlıklar mıdır?
Bu soruya objektif bir şekilde cevap verebilmek için içgüdülerinizi ve size aşılanmış olan toplumsal öğretileri bir kenara bırakın.Eğer kadınları bu şekilde inceleyecek olursak karşılaşacağımız sonuçlar şu şekilde olacaktır:
1-Kadınlar kurulmuş robotlar gibidir.İçgüdüleri tarafından yönlendirilirler.
2- Kadınlar soyut kavramlar ve olgular üzerine fikir yürütmekte son derece başarısızdırlar.
3-Kadınlar içgüdüleri gereği yüksek ahlaki özellikler gösteremezler.
Şimdi bu üç iddiayı detaylı bir şekilde irdeleyelim.
Ortalama bir modern dünya kadının hayatının merkezinde neler olduğuna bir bakın.Onların hayatlarında ucuz eğlenceler,iyi görünme çabası,gösteriş ve evlenme hayalinden başka bir şey bulamayacaksınız.Schopenhaurer bu yavan hayatları şu şekilde ortaya serer:
''Kadınların ciddi bir şekilde dikkat ve emek sarf ettikleri tek şey, aşk,sevdikleri insanın gönlünü kazanma,giyim kuşam,cilt bakımı,dans etme ve kısaca söylemek gerekirse bunlarla ilişkili olan her şeydir.''
Gerçektende biz kadınları hiçbir zaman yüksek akli meleke gerektiren işleri gerçekleştirirken göremeyiz.Kadınların sanat,bilim ve felsefeye olan ilgileri sahtedir ve taklitten ibarettir.Onlar bu gibi akli meleke gerektiren uğraşları kendi pazarlarını yükseltmek ve gösteriş yapmak için kullanırlar.Bilim ve felsefe kadınlar için sosyal medya ağlarında paylaşacakları birkaç gönderi demektir.Rousseau bu konuyu şu şekilde özetler:
''Kadınlarda genellikle her hangi bir sanata yönelik olarak sevgiye rastlanmaz.Onlar herhangi bir şey hakkında doğru ve gerçek bilgi sahibi değildirler.Dehadan yoksundurlar.''
Schopenhaurer, Antik Yunanlıların kadınlarını tiyatrolara almamasını son derece haklı bulur.Çünkü böylelikle en azından tiyatrolarında sessizlik hakim olur ve bir şey dinlemeleri mümkün olurdu diye belirtir.
Kadın cinsinin en seçkinlerinin güzel sanatlarda hiçbir zaman hatırı sayılabilecek kadar özgün ve hakiki bir eser ortaya koyamaması hiç şaşırtıcı değildir.Kadın beynini kısaca özetlemek için Huarte'nin şu sözlerini dikkate alalım:
' Kadın beyninin doğal yapısı akla ve öğrenmeye çok fazla yer ayırmaz. Kadınlar doğal karakterlerine uygun olarak edebiyat ve bilginin her türünden uzak dururlar. Kadınlar yine doğalarının gereği olarak derin zihinsel yeteneklere ulaşamazlar. Bizler onları belli bir beceriksizlik ve işe yaramazlık havası içerisinde sadece basit ve önemsiz şeyler üzerine çene çalarken gevezelik ederken görürüz.''
Ayrıca kadınların her şeye magazinsel yaklaşıldığı gözden kaçmamalıdır.Onlar olgu ve kavramlar üzerine düşünmekten aciz olsalar bile acıtasyon ve kişiler üzerine magazin yapmakta çok iyilerdir.
Bu yüzden,siz kadın doğası üzerine konuşurken onlar sizi eşcinsel olmakla suçlayacak ve konuyu akıl gerektiren unsurlardan uzaklaştırıp laf ebeliği yarışına çekeceklerdir.Bu yüzdendir ki Kant 'kadınlarla asla bilim ve felsefe üzerine konuşmayınız' demiştir.
Kadınların akli melekelerinin zayıf olmasının yanında ahlaki özellikleri de uç seviyeye çıkmaya müsait değildir.Kadınlar içgüdüsel olarak yalan söylemeye ve riyakarlığa iflah olmaz bir eğilim gösterirler.Desise ve kurnazlık en büyük silahlarıdır. Bir şeyler elde etmek için akıllarını değil riyakarlıklarını kullanırlar.Yine schopenhaurer şunları belirtir:
''Saldırıya uğradıklarında savunma silahlarına başvuran hayvanlar için bu durum ne kadar doğal ise,kadınların da neredeyse her fırsatta ikiyüzlülükten yararlanmaları o kadar doğaldır.Bu sebeple mükemmelen dürüst ve güvenilir, ikiyüzlülüğe yüz vermeyecek bir kadın belki de düşünülemez.İşte bu nedenle kadınlarla bu konuda uğraşmak ve tartışmaya girmek önerilmez.İfade edilen bu temel kusur ve onun beraberinde getirdiği her şeyden, sahtelik,sadakatsizlik,hainlik,kadirbilmezlik ve benzeri nitelikler ortaya çıkar.''
Schopenhaurer bunları söylerken haklıydı.Gerçekten de tarih boyunca, adalet mahkemelerinde kadınlar erkeklerden çok daha fazla yalancı şahitlik ve iftiradan suçlu bulunmuştur.Hatta İslam hukuku, zina, içki ve hırsızlık gibi had cezalarını gerektiren suçlarda ve kısas gibi cezalarda kadını muaf tutmuş, onun şahitliğini kabul etmemiştir. Alışveriş, ticaret, nikâh, talak gibi muamelata giren davalarda ise iki erkek yoksa, bir erkekle iki kadının şahitliğini şart koşmuştur.Ve kadın doğası irdelendiğinde bu son derece hikmetlidir.
Kadınlar çoğu zaman, medeniyet için bir parazit solucanından farksızdır.Hayatlarının odak noktasında, yaşlanıp çirkinleşmeden evlenmek ve hayatlarını garantiye almak yatar.Çünkü kadınlar içgüdüsel veya bilinçli olarak, iradesiz ve şehvetperest erkeklerin kendilerinde tek önem verdiği şeyin güzellikleri olduğunun farkındadır.Tolstoy bunu muhteşem bir şekilde dile getirir:
''Bir adamı kendine tutsak etmeyi görev edinmiş deneyimli bir yosmaya asıl neyi tercih edeceğini sorun: Elde etmek istediği erkeğin karşısında bir yalancı, insafsız, utanmaz, ahlaksız biri olduğunun ortaya çıkmasını mı yoksa kötü dikilmiş, çirkin bir elbiseyle ona görünmeyi mi? Hepsi birinci şıkkı tercih edecektir. Kadın o yüksek, yüce duygular lafının bir aldatmaca olduğunu bilir. Bizim arzu ettiğimiz onun bedenidir; işte bu nedenle bir erkek her türlü ayıbı, ahlaksızlığı bağışlar, ama çirkin görünümlü, zevksiz, üste uymayan bir elbiseye hiç tahammülü yoktur. “Yosma bunun bilincindedir; her masum genç kız, hayvanların hissettiği gibi bunu bilinçdışı bir sezgiyle hisseder.''
Ve bu iyi görünme ve cilveli olma telaşları tüm medeniyeti etkilemektedir.Daha on-onbir yaşlarında başlayan yüzlerine boya sürme ayinleri ve estetikçilere akın etmeleri bunun en büyük örneğidir.Tolstoy kadınların dünyaya etkisini şöyle açıklar:
''Fabrikaların çoğunu inceleyin; bunların büyük bir bölümü kadınlar için gereksiz süs eşyası, mobilya, ekipaj üretip durur. Milyonlarca insan, köle kuşakları, sırf kadınların keyif ve kaprislerini tatmin etmek için fabrikalarda mahkûmlar gibi çalışıp çürür. Kadınlar ise kraliçeler gibi insanlığın onda dokuzunu köleliğin ve ağır çalışma yükünün boyunduruğu altında tutuyorlar.''
Görüldüğü gibi ilk başta sorduğumuz soru büyük oranla cevaplanmış oldu.Kadınlar genel itibarıyla hayatlarınızın merkezinde olmaması gereken ve uğrunda çaba gösterip kendinizi paralamamanız gereken varlıklardır.Fakat bunun mümkün olabilmesi ancak bireyin kendini disipline etmesi ve libidosunu kontrol altına almasıyla mümkündür.Her ne kadar gizlenmeye çalışılan bir gerçek olsada aşk yoktur, hormon ve akılsız eğilimler vardır.Bu yüzden insanların nefislerini tezkiye etmesi çok büyük bir önem taşımaktadır. Kadınların cilvelerine ve oyunlarına asla aldanılmamalıdır.
Evet efendiler, on modern dünya kadınının sekizi bundan ibarettir,diğer ikisi böyle değildir fakat biri rol yapmaktadır.Geriye kalan şahıs ise bunlardan beridir ve tüm söylediklerimizi ondan tenzih ederiz.Yazıyı Tolstoyla bitirelim:
"İşte bütün bu iğrenç jarse bluzlar, içine yastık konup kabartılmış etek kıçları, bu çıplak omuzlar ve kollar, hatta göğüsler buradan kaynaklanır. Özellikle de erkeklerin okulundan geçmiş kadınlar, yüce, kutsal şeyler hakkındaki lafların sadece lafta kaldığını, erkeğin aidinin fikrinin onun bedeninde olduğunu, bedenle birlikte kendisine sahte, aldatıcı da gelse kendisini bu vücuda çeken her şeyi arzu ettiğini bilir. Davranışlar, tutumlar da buna göre gerçekleşir. İkinci doğamız haline gelmiş bütün bu çirkinliklere, iğrençliklere olan alışkanlıklarımızın etkisinden kurtularak bizim yükselen tabakadaki hayatı bütün o utanmazlıklarıyla olduğu gibi incelersek, buradaki hayatı tek bir büyük genelev hayatı olarak tanımlamak zorunda kalırız....siz öyle düşünmüyor musunuz? İzin verin size bunu ispat edeyim. Bizim çevrelerin kadınlarının genelev kadınlarından farklı ilgi ve çıkarların peşinde olduğunu iddia ediyorsunuz, bense bunun gerçeği yansıtmadığını söylüyorum ve bunu size ispat edebilirim. İnsanlar gerek hayat amaçları gerekse hayatlarının anlam ve içerikleri bakımından birbirlerinden farklıysalar, bu farklılık onların giyim kuşam tarzlarına da yansımak zorundadır. Oysa şu bahtsız, hor görülen, varlıkları soylu dünyanın en kibar hanımefendileri ile karşılaştırın bir: Üstlerinde aynı biçimde tuvaletler, aynı parfümler, aynı çıplak kollar, omuzlar, göğüsler, bedeni korseyle aynı şekilde sıkıp popoyu dışarıya çıkartmalar; renkli, pahalı, parlayan, göz kamaştırıcı taşlara aynı tutkulu düşkünlük, aynı eğlenceler; dans, müzik, şarkılar. Berikiler bizleri kendilerine çekmek için hangi araçlara ve yollara başvuruyorlarsa, aynılarına bunlar da baş vuruyorlar. Arada hiç fark yok. İlle de keskin bir tanımla ayırım yapmak istersek, fahişeliği bir an için yapan kadın genellikle alışılageldiği gibi hor görülüp küçümsenirken, uzun süreli fahişelik yapanlar saygı ve hürmet görürler, diyebiliriz."

Ahmet E. T.

20 Ocak 2019 Pazar

LİBİDİNAL ENERJİNİN İÇE KATEKSİSİ İLE SORUNSALLAŞAN ANAKLİTİZM ,SEVGİ VE EBEVEYİNLİK NARSİSİZMİ

...kadınlar bilhassa güzel olarak yetişmişlerse eğer, obje seçimlerinde  kendilerine dayatılan sosyal kısıtlamaları telafi edecek belli bir kendinden memnuniyet duygusu geliştirirler daha kesin konuşmak gerekirse böyle kadınlar bir erkeğin onlara karşı duyacağı aşkla karşılaştırılabilir bir yoğunlukla ancak kendi kendilerini sevebilirler.  Üstelik gereksinimleri de sevmekten ziyade sevilmek yönündedir ve bu koşulu karşılayan erkekte onlar açısından en makbul erkek olacaktır.
insanoğlunun erotik yaşamı açısından bu tip kadınların önemi bir hayli yüksektir. böylesi kadınlar sadece estetik nedenlerden dolayı değil - Çünkü genellikle çok güzel olurlar- Aynı zamanda ilginç psikolojik faktörlerin bir kombinasyonunu oluşturmalarından dolayı da  erkekler üzerinde büyüleyici bir etkiye sahiptirler.  Zira bir başka insanın narsizminin kendi narsisizmlerinin bir bölümünden feragat etmiş ve bir sevgi objesi arayışı içinde olanlar için büyük bir çekicilik taşıdığı açıkça görünmektedir. Tıpkı kedilerin ve iri yırtıcı hayvanların yani bizimle ilgilenmiyormuş gibi görünen belirli bir takım hayvanların olduğu gibi çocukların cazibesi de büyük ölçüde kendi narsizmlerinde yatmaktadır
YALAN
gerçekten de edebiyatta temsil edildikleri üzere büyük suçlar ve nüktedanlar dahi ilgimizi ona zarar verecek her türlü şeyi egolarından uzak tutmayı başardıkları narsistik tutarlılıklarıyla üzerlerine çekmektedirler. adeta neşeli bir ruh haline bizim çoktan terk etmiş olduğumuz Yenilmez bir libidinal pozisyonu muhafaza edebildikleri için Onlara gıptayla bakarız. Ne var ki narsistik kadınların büyük cazibesinin bir arka yüzü de vardır onları seven kişinin tatminsizliğinin kadının aşkına karşı beslediği kuşkuların onun gizemli tabiatına yönelik şikayetlerinin kökeni de büyük ölçüde obje seçimi tipleri arasındaki bu tutarsızlık da yatmaktadır

¹Sevgi daima bir problemdir, yaşımız ne olursa olsun. Çocuklukta ebeveynlerin sevgisi bir problemdir, ihtiyar bir adam içinse problem, sevgiden çıkardığı anlamdır .Sevgi, bir kader gücüdür, öyle ki bu gücün enerjisi cennetten cehenneme uzanır. Içerdiği problemlerin bir şekilde hakkını vererek, sevgiyi anlayabileceğimizi düşünüyorum. Bu sorunlar, uçsuz bucaksızdir ve son derece karmaşıktır. Kesin bir yetki alanında belirlenemezler, bilakis insan yaşamının her yönünü kapsarlar. Sevgi; etik, toplumsal, psikolojik, felsefi, estetik, dini, tıbbi, yasal ya da fizyolojik bir problem olabilir, ve biz bu nitelemelerle bu çok yönlü fenomenin ancak birkaç hususunu isimlendirmiş oluruz.  Sevginin ayni zamanda yoğun bir bireysel sorun olduğu gerçeğine kıyasla tüm kolektif yaşam alanlarını istila etmesi ise minör bir zorluktur. Çünkü sevgi, her genel kistas ve kuralın geçerliliğini kaybetmesi anlamına gelir, aynı dinsel inançlardaki gibi, tarih içerisinde sürekli olarak sistemleştirilse de özü itibarıyla hiçbir geleneksel kurala boyun eğmeyen bireysel bir deneyimdir.

Erkeklere karşı olan tavırlarında soğukkanlılığını koruyan narsistik kadınlar için dahi eksiksiz bir obje sevgisine götüren bir yol vardır. Dünyaya getirdikleri ve kendi bedenlerinden bir parçasının Tıpkı kendi narsisizmlerinden yola koyulmuş duysal bir nesne gibi karşılarına çıktığı çocuğa eksiksiz bir obje sevgisi verebilirler yine (ikincil) narsizimden çıkıp obje sevgisine adım atmak için bir çocuğu beklemelerine gerek olmayan başka kadınlarda bulunmaktadırlar. Böyle kadınlar Ergenlik çağından önce kendilerini erkeksi hissederler ve gelişimleri de bir şekilde erkeksi çizgileri takip eder; kadınsız olgunluğa erişmeleri ile birlikte bu eğilimleri kesintiye uğradıktan sonra da erkeksi bir ideale -aslında bir zamanlar sahip oldukları oğlan çocuğu tabiatının kalıntısı olan bir idealdir bu-  Özlem duyma yetilerini muhafaza ederler

...Bu tespitler aracılığıyla buraya kadar söylemiş olduğum şeyler, bir obje seçimine giden yolların kisa bir özetiyle sonuçlandırilabilir bir kişi ;(1) Narsisistik olarak; (a) Kendisinin olduğu şeyi (yani kendisini), (b) Kendisinin bir zamanlar olduğu şeyi, (c) Kendisinin olmayı arzu ettiği şeyi. (d) Bir zamanlar kendisinin bir parçası olmuş birini

Anaklitik (Bağlanma) tipine uygun olarak; (a) Kendisini besleyen kadını, (b) Kendisini koruyan erkeği ve bunların yerini alan bir dizi ikame nesnesini sevebilir. Birinci tipe "c" şıkkının dahil edilmesinin gerekçesi ancak bu incelemenin daha sonraki evrelerinde açıklığa kavuşacaktır.

Cocuklarda bulunduğunu varsaydığımız ve bido teorilerimizin de varsayımlarından birini teşkil eden ilksel narsisizmin doğrudan gözlemle anlaşılması başka yerlerden gelecek çıkarımlarla doğrulanmasından daha zordur. Sevecen ebeveynlerin çocuklarına karşı olan tutumlarına bakacak olursak bunların uzun zaman önce terk etmiş oldukları kendi narsisizmlerinin bir uyanışı ve yeniden üretimi olduğunu teşhis etmek zorunda kalırız. Daha önce obje seçiminin yapılışında narsisistik bir damga olarak teşhis ettiğimiz aşırı değerlemenin oluşturduğu güvenilir gösterge bildiğimiz üzere onların duygusal tutumlarına egemen durumdadır. Dolayısıyla -aklı başında bir gözlemcinin yapmak için hiçbir sebep bulamayacaği bir şekilde- çocuğa her türlü mükemmelliği atfetme ve onun bütün kusurlarıni gizleme ve göz ardı etme zorunluluğu altında bulunurlar. (Yeri gelmişken, cocuklarda cinselliğin reddi de bununla bağlantılıdır) kendi narsisizmlerinin saygı duymaya zorladığı bütün kültürel kazanımların işlerliligini çocuk uğruna askiya alma ve krndilerinin uzun süre önce feraget etmişferaget etmiş oldukları imtiyazları onun için yeniden talep etmeye başlama eğilimindedirler
Çocuk eveynlerinden daha iyi bir yasam sürecek, onların yaşamda en önemli yeri isgal ettiğini anlamis oldukları zorunluluklara tabi olmayacaktır. Hastalık, ölum, hazdan feragat arzularının kısıtlanması  ona dokunmamalıdır bile; tabiatın ve toplumun kanunları çocuğun lehine feshedilecek, o, bir kez daha yaradılışın çekirdeği ve merkezi haline gelecektir. "His Majesty the baby", (10) tıpkı bir zamanlar kendi kendimizi düşlediğimiz gibi. Çocuk, ebeveynlerinin hiçbir zaman yerine gelmemiş olan bu arzu dolu rüyalarını gerçekleştirecektir. Erkek çoculk babasının yerine büyük bir adam ve kahraman olacak. Küçük kız da annesinin rüyasının geç kalmış bir telafisi olarak bir prensle evlenecektir. Narsisistik sistemin en hassas noktası olan ve realite tarafindan bu kadar şiddetle bastırılan egonun ölümsüzlüğu konusunda da güvenlik çocuğa sığınilmak suretiyle basarilacaktir. Böylesine dokunaklı ve aslında da böylesine çocuksu olan ana baba sevgisi, gerçekte ebeveynlerin kendi narsisizmlerinin, obje sevgisi haline dönüşmüş bulunan ve eski tabiatını da şüphe götürmeyecek bir biçimde açığa vuran yeniden doğuşundan başka bir şey değildir


(10):Majesteleri bebek

Kaynakça:
Narsiszim Üzerine -Sigmund Freud(s:28-33) ODA YAYINLARI -Elif Yıldırım tercümesi  .Svginin kökeni -Erich From  .CarlGustav Jung Feminen-Maskülen
Schopenhauer-Aşka ve Kadınlara dair.
ayrıca bknz:Kitle psikolojisi ve grup analizi Sigmund Freud ¹Zürih Üniversitesi ögrencileri için konferans, muhtemelen Aralık 1922. ilk hali, "The Love Problem of the Student" (Öğrencinin Sevg Sorunu başlığyla, basilmayan Almanca elyazmalarından C.F ve H.G Baynes tarafindan Ingilizceye çevrilerek yayınlanmıştur Anabytical Psychology, Londra ve New York, 1928). Mevcut Ingilizce çeviri için Baynes versiyonuna başvurulmuştur]

17 Eylül 2018 Pazartesi

Seksüel seleksiyonun engellenmesi yoluyla bir türün intiharı (GÖRÜCÜ USULÜ EVLİLİK)



Görücü usulü evlilik, doğal seleksiyona aykırıdır ve soyun bozulmasına ırkın kirlenmesine sebep olur. Doğayla uyumlu değildir ve bu insan ırkını yok oluşa sürükler.
erkekte ve kadında onları çekici kılan biyolojik ve zihinsel unsurlar vardır ve bunlar sayesinde anlaşırlar, uyumlu olacakları çifti bulurlar. Görücü usulunde bu yoktur evrim canlıyı adapte ederken  görücü usulü maladatif bir uygulamadır.

biyolojik ve zihinsel olarak yeterli olmadığından  çekici olmayan kadın ve erkek doğal seleksiyona uğramalıdır. Veya adapte olmalıdır. Görücü usulü doğanın kanunlarını ihlal eder

Doğada hayatta kalmanın ve başarılı olmanın şartı doğayla uyumlu olmaktır. Doğaya başkaldırı aptallıktır

Bir kadının çiftleşme stratejisi iki amaca sahiptir. Birincisi, kendisine ve çocuklarına bakılmasıdır, ikincisi de iyi genetik materyale sahip çocuklar yapmaktır. Bunlar kadınların bilinçli planladıkları ve sinsice yürüttükleri stratejiler değildir, genetik kodlarına evrimce işlenmiş bilinç altı algoritmalardır.

Kaliteli ürünün seçilip
çekirdekli meyvenin
 seleksiyona uğratılması yoluyla
 ıslah edilmiş bir meyve
sağda gördüğünüz ilk hali
Tarih öncesi avcı – toplayıcı toplumlarda iyi sağlayıcı olan erkekler aynı zamanda iyi genetik materyale sahip alfa idiler.Sürünün en iyi avcıları aynı zamanda sürünün en atletik ve gözüpek erkekleri idi Orman kanunlarının hüküm sürdüğü bu upuzun (takriben homo sapiens’in 250 bin yıllık serüvenin bir 240 bin yılında) dönem boyunca, kadınların alfa erkeklerin hareminde olmayı, beta erkeklerle birlikte olmaya tercih ettiler. Bunun en önemli kanıtı genetik araştırmalardan geliyor. Tarih boyunca yaşamış erkeklerin sadece 40%ı genlerini bugüne aktarabilmişken bu oran kadınlarda 80%.

Fakat yerleşik, modern zamanlarda yukaridaki dinamik altüst oldu. Avcı -toplayıcı toplumlarda genlerini bir sonraki nesle aktaramayacak olan bu beta erkekler muhtemelen sadece kendilerine yetecek kadar yemekle yaşayabiliyor ve en azından yan gelip yatmanın tadını çıkarıyorlardı. Fakat, avcı – toplayıcı toplumların aksine büyük insan gücüne ihtiyaç duyan tarih sonrası toplumların,bu betaları daha üretken yapmaları gerekti. Bir erkeği, böyle bir toplumun geleceğini dert etmeye, çok çalışmaya ve çalışıp kazandığının çoğunu topluma bırakmaya zorlayan tek çalışır yöntem ise tek – eşli, evlilik temelli aile oldu. Fakat bu durumda, kadınları bu betalarla evlenmeye itecek baskılar, töreler geliştirilmek zorunda kalındı. (görücü usulü)
Feminizm öncesi toplumların kadınlar üzerinde bu kadar baskı kurması, erkekler için aile kurumunu kurmak ve çekici kılmaktı.

Tanıdığınız kötü çocukları ve efendi çocukları ormana koyduğunuzu hayal edin. Muhtemelen kötü çocuklar efendi çocuklara göre daha iyi avcılar olacaktır ve böyle bir ortamda kötü çocuklar hem genetik materyale hem de kaynaklara sahip olacaktır. Fakat modern toplumlarda efendi çocuklar kaynak edinmeye daha müsait işlerde çalışırken kötü çocuklar görece daha az kaynağa sahip oluyorlar. Fakat milyonlarca yıllık gen havuzu son 4000 – 5000 yıllık toplumsal
...değişime aynı hızda adapte olamadığı için, kadınların cinsel seçim algoritması hala kötü ç9cuklara arzu duyuracak şekilde çalışıyor.


Evrimsel olarak geri kalma sebebimiz
Toplumsal kabul görmüş cinsellik uğruna; özgürlüğün,
Görücü usulü evliliğe satılması
(biliyorum son paragraf yanlış anlaşılmaya çok müsait .Ama sakin devamı gelir başka bi zamana)



23 Ekim 2017 Pazartesi

TANRI DENİLEN EGO İDEALİ

Biz ilkel insanların tanrılaşmış torunlarıyız. ilkel dinlerdeki ,mitolojilerdeki tanrılar ile biz şuanda neredeyse aynı özelliklere ve güce sahibiz istediğmiz yere uçabiliyoruz neredeyse hiç emek vermeden ekip biçmeden bir şekilde karnımızı fazlasıyla doyurabiliyoruz, istediğimiz bilgiye anında ulaşabiliyor dünyanın diğer ucundaki biriyle salise farkıyla görüntülü iletişim kurabiliyoruz, ateş yakmadan odamızı ısıtabiliyoruz ,bir düğme ile odamızı aydınlatabiliyor ve yine ateş yakmadan yiyeceklerimizi sihirli bir düğmeyle ısıtabıliyoruz, denizin altından ıslanmadan geçebiliyoruz bir düğmeye basıp ekinlerimizi sulayıp oturduğumuz yerden ekin hasadı yapabiliyoruz , hiç biryerinden duman çıkmayan mucizevi bir makinadan istediğimiz içeceği sıcak bir şekildde alabiliyoruz istediğimiz an sıcak su ile yıkanabiliyoruz neyse daha fazla uzatmıyayım .Saymakla bitmez tanrısal özelliklere sahip olmamızı sağlıyan araçlara ve enerjiye sahibiz ilkel insanların tanrıların sahip olduğuna inandığı bütün imkan ve zenginliğe sahibiz buda bize insanın ego idealinin; ''tanrı'' olduğunu gösterir yani insanlar önce bir ego ideali yaratırlar ve bu yarattıkları ideale tanrı derler daha sonra bu ideale ulaşan insanlık bir üst modern tanrı modeline geçiş yapar bu bu şekilde insanı tekâmül ettirerek insanlığı daha üst medeniyetlere çıkarır. Dine bu yönüyle bakarsak dinamik dinler, ateistlerinin ''din insanlığın ilerleyişini frenleyen dogmatik masallardır'' yargısının aksine insanlığın tekamülü için itici bir güçtür,hedeftir (insanlığın tanrılaşması )


14 Temmuz 2017 Cuma

BU DİN (BATIL) AKIL DEĞİL NAKİL DİNİDİR

Yahudilik akıl değil vahiy değil nakil dinidir sapık ve batıl bir dindir
Hiristiyanlık akıl değil vahiy değil nakil dinidir sapık ve batıl bir dindir
Şiilik akıl değil vahiy değil nakil dinidir SAPIK ve batıl bir dindir
SUNNİLİK akıl değil vahiy değil nakil dinidir SAPIK ve BATIL bir dindir
İslam nakil değil AKIL ve VAHİY dinidir HAK dindir ve ALLAH KATINDA DİN İSLAMDIR

Her batıl dinin,içinde Allahtan olmayan batıl hükümler içeren kendi içinde ve
vahiyle çelişen nakle dayanan uyduruk kitapları vardır bu uyduruk batıl kitaplara
uyup başkalrını rabler edinirler Allahın hükümlerini bırakıp (kolay geldiği için)
o batıl şeytani kitaplara uyarlar


25. Kur’an, kovulmuş şeytanın hadisi (sözü) değildir
(TEKVİR suresi)


kuran tamdır uyduruk şeytani hadislere ihtiyacı yoktur:

115.Rabbinin kelimesi (Kur’an) doğruluk ve adalet bakımından 
tamdır. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O, hakkıyla işitendir,
hakkıyla bilendir.
116. Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar.
Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar(EN'AM)

kuran dışında başka yollara uyanlar parçalanırlar ve kurandan uzaklaşıp sapıtırlar:

153. İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın.
Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır.
İşte size bunları Allah sakınasınız diye emretti
(6. sure)

muhammed peygamberin kuran dışında hüküm koyma yetkis yoktur:

48. (Ey Muhammed!) Sana da o Kitab’ı (Kur’an’ı) hak, önündeki
kitapları doğrulayıcı, onları gözetici olarak indirdik. Artık, 
Allah’ın indirdiği ile aralarında hükmet ve sana gelen haktan 
ayrılıp da onların arzularına uyma...

49. Aralarında, Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına 
uyma ve Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından (Kur’an’ın 
bazı hükümlerinden) seni şaşırtmalarından sakın. Eğer yüz 
çevirirlerse, bil ki şüphesiz Allah, bazı günahları sebebiyle 
onları bir musibete çarptırmak istiyor. İnsanlardan birçoğu 
muhakkak ki yoldan çıkmışlardır.(MAİDE)

105. (Ey Muhammed!) Biz sana Kitab’ı (Kur’an’ı) hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma(NİSA)

Allahın hükümleri dışında başkalarının uyduruk hükümlerine uyanlar
cahiliye devrindeki müşrikler gibidirler:

50. Onlar hâlâ cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar? 
Kesin olarak inanacak bir toplum için, kimin hükmü 
Allah’ınkinden daha güzeldir?
(MAİDE)

Uyduruk hadisin kurana uymadığını gören sunni ve şii müşrikler hergün
birbirlerinin kafalarını kesip camilerini bombalamalarına rağmen
çoluk çocuk demeden katletmelerine rağmen batıl dinlerine laf gelmesin 
diye kuranın anlaşılmaz olduğunu bir beşerin açıklamalarına muhtaç olduğu 
saçmalığı/iftirası üzerinde birleşiyorlar ve insanları bu yolla malesef
kur'an-ı mübin den uzaklaştırıyolar

26. Onlar başkalarını ondan (Kur’an’dan) alıkoyarlar, hem de kendileri
ondan uzak kalırlar. Onlar farkına varmaksızın, ancak kendilerini helâk
ediyorlar(EN'AM suresi)

Her batıl din kendisinde bulunan batıl şeytani kitapların doğru yol
olduğuna inanır ve kurandan yüz çevirirler çünkü onlara göre kuran
açık değildir ve Allah tarafından açıklanmış bir kitbın bir beşerin 
açıklamalarına ihtiyaçları vardır

126. Bu, Rabbinin dosdoğru yoludur. Şüphesiz düşünüp öğüt 
alacak bir toplum için âyetleri ayrı ayrı açıkladık.
(EN'AM)
bütün bu batıl dinler Allahın ayetlerinden uzaktır Allahın
dosdoğru yoluna değil sapık,batıl ve çelişkili kitaplara uyarlar
bunun sebebi kolay gelmesi, gözlerinde,kulaklarındave
akıllarında perdeler olması bundan dolayı ayetlerden uzak
ve gafil olmalarındandır:

146. Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları âyetlerimden 
uzaklaştıracağım. (Onlar) her âyeti görseler de ona iman etmezler.
Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Ama sapıklık yolunu görseler
onu (hemen) yol edinirler. Bu, onların,âyetlerimizi yalanlamaları ve
onlardan hep gafil olmaları sebebiyledir
(ARAF)

35. De ki: “Allah’a koştuğunuz ortaklarınızdan hakka iletecek 
olan bir kimse var mı?” De ki: “Hakka Allah iletir.” Öyle ise, 
hakka ileten mi uyulmaya daha lâyıktır, yoksa iletilmedikçe 
doğru yolu bulamayan kimse mi? Ne oluyor size? Nasıl hüküm veriyorsunuz?”(YUNUS)

154.  Neyiniz var? Nasıl hüküm veriyorsunuz!
155.  Hiç düşünmüyor musunuz?
156.  Yoksa sizin apaçık bir deliliniz mi var?
157.  Eğer doğru söyleyen kimseler iseniz getirin (bu delili içeren) kitabınızı!(SAFFAT)

Hadis kitapları  google gibidir her isteyen hertürlü hadisi (batıl hükümleri) bulur sonra münafıklar hangisi kafasına yatıyosa hangisini seçip beyeniyosa onu kullanır

36.  Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?
37.  Yoksa size ait bir kitabınız var da (bu batıl hükümleri) ondan mı 
okuyorsunuz?
38.  Onda, “Seçip beğendiğiniz her şey mutlaka sizindir” (diye 
mi yazılı?)
39.  Yahut bizden, her ne hükmederseniz mutlaka öyle olacağına 
dair Kıyamete kadar sürecek kesin sözler mi aldınız?
40.  Sor onlara: “Onların hangisi bu (iddianın doğruluğu)na kefildir?”
41.  Yoksa onların ortakları mı var? Doğru söyleyenler iseler, haydi 
getirsinler ortaklarını!(KALEM SURESİ)


Allahın peygambere habibim diyerek seslendiğini söylemek Allah adına yalan uydurmaktır (Habibim sözü Allahtan değil şeytandandır) Allah adına yalan uyduranlar asla doğru yolu bulamıyacak ve kurtuluşa eremiyeceklerdir insanları böyle yaldızlı sözlerle  şirke sürüklemek büyük günahtır 

...Bu onların ağızlarıyla gevelediği hadislerdir(sözlerdir) (sözlerini) daha
önce kafir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar.Allah onları kahretsin
nasılda haktan (batıla) dönüyorlar(tevbe:30)

9.  (Ey Muhammed!) Senin hakkında bak nasıl da temsiller getirdiler de (haktan) saptılar. Artık onlar doğru yolu bulamazlar(FURKAN SURESİ)

23.  Onlar ancak sizin ve atalarınızın (ilâh edindiğiniz şeylere) taktığınız isimlerdir. Allah, onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Onlar (putperestler)yalnız zanna ve nefislerin arzusuna tâbi oluyorlar. Andolsun ki, kendilerine, Rableri katından yol gösterici (kur'an) gelmiştir.(NECM)

21. Kim Allah’a karşı yalan uydurandan, ya da O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zalimdir? Şüphesiz ki, zalimler kurtuluşa eremez.(6:21)

...Yoksa Allah size bunları haram ettiğinde, orada hazır mı idiniz!?” İnsanları 
bilgisizce saptırmak için Allah’a karşı yalan uyduran kimseden daha zalim kimdir? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez(6:144)

37. Kim, Allah’a karşı yalan uyduran veya O’nun âyetlerini yalanlayanlardan daha zalimdir?... (7:37)
18. Kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? İşte bunlar, Rablerine arz edilecekler ve şâhitler de, “Rablerine kar-şı yalan söyleyenler işte bunlardır” diyeceklerdir. Biliniz ki, 
Allah’ın lâneti zalimler üzerinedir.
19. Onlar (halkı) Allah yolundan alıkoyan ve onu eğri ve çelişkili göstermek isteyen kimselerdir. Hem de onlar ahireti inkâr edenlerin ta kendileridir.
20. Onlar yeryüzünde (Allah’ı) âciz bırakabilecek değillerdir.Onların Allah’tan başka sığınabilecekleri bir yardımcıları da yoktur. Azap onlar için kat kat artırılacaktır. Çünkü onlar 
(gerçekleri) işitmeğe tahammül edemiyorlar, hem de görmüyorlardı.
21. İşte bunlar, kendilerini ziyana uğratan kimselerdir. Uydurmakta oldukları şeyler de kendilerini yüz üstü bırakıp kaybolup gitmiştir.
22. Şüphesiz bunlar ahirette en çok ziyana uğrayanlardır.(HUD SURESİ)


68. Allah’a karşı yalan uyduran, yahut kendisine geldiğinde, 
gerçeği yalanlayandan daha zalim kimdir? Cehennemde 
kâfirler için bir yer mi yok?(ANKEBUT)

112. İşte böylece biz her peygambereinsan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Bunlar aldatmak için birbirlerine yaldızlı laflar fısıldarlar. Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı. O 
hâlde, onları iftiralarıyla baş başa bırak.
113. Bir de (şeytanlar), ahirete inanmayanların gönülleri bu yaldızlı sözlere meyletsin, onlardan hoşlansınlar ve işleyecekleri günahları işlesinler diye (bu fısıldamayı yaparlar)
(ENAM)

165. İnsanlar arasında Allah’ı bırakıp da O’na ortak koşanlar vardır. Onları, Allah’ı severcesine severler. Mü’minlerin Allah’a olan sevgisi daha güçlü bir sevgidir (BAKARA SURESİ)



13 Temmuz 2017 Perşembe

KUR'AN TEK KAYNAK OLAMAZ DİYENLER CEVAPLASIN


1)kuran eksikmi?
2)anlaşılmazmı?
3)sağlam değilmi?
4)ayrıntılı değilmi?
5)herşeyi açıklamıyormu?
6)hak değilmi?
7)insanları karanlıktan aydınlığa çıkarmazmı?
8)hidayet rehberi değilmi?
9)apaçık değilmi?
10)en doğru yola iletmezmi?
11)Allah bu hükümleri kurana yazmayı unuttumu (haşa) veya kelime sıkıntısımı
çekiyo?
12)kuranda bir noksanlıkmı var?
13)Allah hükmüne birilerini ortakmı kıldı?
14)Hüküm yalnız Allahın değilmi?
15)Peygambere kuran dışında hüküm verme yetkisimi verdi?
16)Allah tarafından açıklanmış bir kitabın bir beşerin
açıklamalarına itiyacımı var?
17)Allah açıklayamıyo yada açıklamayı bilmiyo veyahut
kelime sıkıntısımı çekiyo?
18)size ne oluyor ,neye göre hüküm veriyorsunuz?
19)yoksa size ait bir kitabınız varda(bu batıl hükümleri)
ordanmı okuyorsunuz? (kalem:36,37)

Allah yalnız bana itaat edin yalnız beni RAB edinin yalnız bana kulluk edin
yalnız benden yardım dileyin diyor bu tevhittir  tevhit birlemedir
tevhit 1.000000000001 dahi kabul etmez bu tesniye olur.rab birdir ilah birdir
tanrı birdir hüküm koyucu birdir.yönetici birdir.
ONDAN BAŞKA YÖNETİCİ YOKTUR O KENDİ
HÜKMÜNE KİMSEYİ ORTAK ETMEZ
(KEHF:26)

20.  Allah, hak ve adâletle hükmeder.Allah’tan başka taptıkları
ise hiçbir hükümde bulunamazlar. Şüphesiz Allah hakkıyla
işitendir, hakkıyla görendir
(MÜ'MİNİN)

50. Onlar hâlâ cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar?
Kesin olarak inanacak bir toplum için, kimin hükmü
Allah’ınkinden daha güzeldir?
(MAİDE)

150. De ki: “Haydi, Allah şunu haram kıldı” diye tanıklık yapacak şahitlerinizi
getirin. Onlar şahitlik etseler de sen onlarla beraber şahitlik etme. Âyetlerimizi
yalanlayanların ve ahirete inanmayanların arzularına uyma. Onlar Rablerine, başka
şeyleri denk tutuyorlar.(EN'AM suresi)

Eğer ayetler eksik veya noksan yada anlaşılmaz olsaydı Allah dininizi tamamladım
buyurmazdı.kuran hükümlerinin eksik ve noksan olduğunu (haşa) Allah bilmez mi ?

ALLAH İLE RESULLERİNİN EMİRLERİNİ BİRBİRİNDEN AYIRIP İKİSİ ARASINDA
BİR YOL TUTMAK İSTİYEN KAFİRDİR (NİSA:150-151)

Peygamberin haram kılması (haşa) Allahın haram kılması gibidir demek çok büyük
bir şirktir Allahın hükmüne başkasını ortak etmektir.Peygamberi rab edinmektir
yanlış bir cümledir(tevbe:31)

(ancak şöyle denilir:Allahın haram ettiğini peygamberde haram eder helal ettiğini
peygamberde helal eder yani Allahın haram  etmesi peygamberinde haram etmesidir)

44, 45. Eğer (Peygamber) bize isnat ederek bazı hadisler(sözler) uydurmuş
olsaydı, mutlaka onu kudretimizle yakalardık.
46.  Sonra da onun şah damarını mutlaka keserdik.
47.  Hiçbiriniz de bu cezayı engelleyip ondan savamazdı
(HAKKA SURESİ)

150. De ki: “Haydi, Allah şunu haram kıldı” diye tanıklık yapacak şahitlerinizi
getirin. Onlar şahitlik etseler de sen onlarla beraber şahitlik etme. Âyetlerimizi
yalanlayanların ve ahirete inanmayanların arzularına uyma. Onlar Rablerine, başka
şeyleri denk tutuyorlar.(EN'AM suresi)

73. Onlar, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı uydurman
için az kalsın seni ondan şaşırtacaklardı. (Eğer böyle yapabilselerdi)
işte o zaman seni dost edinirlerdi.
74. Eğer biz sana sebat vermiş olmasaydık, az kalsın onlara
biraz meyledecektin(17:73-74)

56. Biz, peygamberleri sadece  müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz.
İnkâr edenler ise, hakkı batılla çürütmek için
mücadele ederler. Âyetlerimizi ve kendilerine yapılan uyarıları alaya alırlar
(18:56)

35. Allah’a ortak koşanlar, dediler ki: “Allah dileseydi ne biz, ne
de atalarımız O’ndan başka hiçbir şeye tapmazdık, O’nun
emri olmadan hiçbir şeyi de haram kılmazdık.” Kendilerinden öncekiler de böyle yapmıştı.
Peygamberlere düşen sadece apaçık bir tebliğdir(16:35)

...Bu onların ağızlarıyla gevelediği hadislerdir(sözlerdir) (sözlerini) daha
önce kafir olmuş kimselerin sözlerine benzetiyorlar.Allah onları kahretsin
nasılda haktan (batıla) dönüyorlar(tevbe:30)

Allahı bırakıp BİLGİNLERİNİ RAHİPLERİNİ VE MERYEMOĞLU MESİHİ RABLER EDİNDİLER
halbuki onlara TEKBİR İLAHA KULLUK ETMELERİ EMROLUNDU.ONDAN BAŞKA İLAH YOKTUR
o bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır(TEVBE:31)

Başkasının sözünü Allahın ayetlerine değişmek olmaz

İşte sana gerçek olarak okuduğumuz bunlar Allahın ayetleridir.Artık Allahtan
ve onun ayetlerinden sonra hangi hadise(söze) inanacaklar
(45:6)

3.  Rabbinizden size indirilene uyun. Onu bırakıp başka dostlara uymayın.
Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!(7:3)

mezhep imamlarının kurandan anladığı farklı oluyor çünkü (uydurma)hadislere göre
bakıyorlar Allah kuranda uyun başka yollara uymayın yoksa o yollar sizi allahın
yolundan alı koyar ve sizi parça parça eder diyor hadise uyan mezhepperestlerin
halini görüyoruz hergün birbirlerinin kafasını kesip camilerini bombalıyolar
ve mezheperin islamla zerre kadar alakası yok, farklı dinler bu mezhepler farklı kutsal
kitapları var(buhari,müslim ,tirmizi,ebu davut ve nice uyduruk kitap) bu mezhepperestler
birbirlerinin kutsal kitabını kabul etmiyor hadislerde ihtilafa düşüyor uyduruk
hadislerle kuranı eş tutuyor hatta kuran kendi görüşlerine/hadislerine uymadığı için kuranı
anlaşılmaz görüyor ve açıklanmamış açıklanmaya ihtiyacı var diyerek küfre
düşüyorlar kendi uydurdukları hadislere göre yaşıyor 100.000 den fazla
sahabenin dinlediği ve sonunda size sadece kuranı bırakıyorum demesine rağmen
hadis uydurup sunniler size kuranı ve sünneti -şiiler kuranı ve ehli beyti bıraktı
diyorlar ve bu uydurdukları hadise uymayan müslümanları tekfir edip öldürüyorlar
mezhep işte böyle bir fitnedir

105. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi
olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır(3:105)

159. Şu dinlerini parça parça edenler ve kendileri de grup grup
ayrılmış olanlar var ya, (senin) onlarla hiçbir ilişiğin yoktur.
Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra (O), yapmakta olduklarını
kendilerine haber verecektir (6:159)

153. İşte bu, benim dosdoğru yolum. Artık ona uyun. Başka yollara uymayın.
Yoksa o yollar sizi parça parça edip O’nun yolundan ayırır. İşte size bunları
Allah sakınasınız diye emretti(6:153)

52.  Şüphesiz bu (İslâm), tek bir din olarak sizin dininizdir. Ben
de Rabbinizim. Öyle ise bana karşı gelmekten sakının.
53.  (İnsanlar ise, din) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler.
Her grup kendinde bulunan ile sevinmektedir.
54.  Ey Muhammed! Sen onları bir zamana kadar, gaflet ve şaşkınlıklarıyla
baş başa bırak!(23:52-54)

17. Onlara din işi konusunda açık deliller verdik. Ama onlar ancak kendilerine
bilgi geldikten sonra, aralarındaki hasetten
dolayı ayrılığa düştüler. Şüphesiz Rabbin, hakkında ayrılığa
düştükleri şeyler konusunda kıyamet günü, aralarında hüküm verecektir.
18. Sonra da seni din işi konusunda açık bir yola koyduk. Sen
ona uy, bilmeyenlerin heva ve heveslerine uyma.
19. Çünkü onlar, Allah’a karşı sana asla bir fayda sağlayamazlar.
Şüphesiz zalimler birbirinin dostlarıdır. Allah ise kendisine
karşı gelmekten sakınanların dostudur
(CASİYE SURESİ)


41. Andolsun biz, onlar düşünüp öğüt alsınlar diye (gerçekleri)
bu Kur’an’da değişik biçimlerde açıkladık. Fakat bu, onların
ancak kaçışlarını artırıyor(17:41)

72. Kendilerine âyetlerimiz açık açık okunduğu zaman, o
kâfirlerin yüz ifadelerinden inkârlarını anlarsın. Neredeyse,
kendilerine âyetlerimizi okuyanlara hışımla saldıracaklar.
De ki: “Şimdi size bu durumdan
daha beterini haber vereyim mi: Ateş.. Allah, onu kâfirlere vaad etti.
Ne kötü varış yeridir orası!” (22:72)

28 Haziran 2017 Çarşamba

HİÇ SORDUNMU BENİ NEDEN DOĞURDUN DİYE ?

TABİ Kİ SİZİ SEVDİKLERİNDEN DEĞİL KENDİ EGOLARINI TATMİN ETMEK İÇİN !

İNSANLAR NEDEN ÇOCUK YAPAR :

1-gerçekten bir anne ve baba olma isteğiyle,yani o sorumluluğu almak ve o duyguyu yaşamak için. 
.
2-evliliği pekiştirsin diye.korkulan sonu ayrılıkla sonuçlansın istenmeyen bir yapıyı bağlayıcı sebep olarak çocukta görmek.

3-ileri yaşlarda ne olurum ne yaparım kaygısıyla teminat için bakılan bir çocuk anlayışı.

4- benden bir bok olmadı çocuğum olsun  düşüncesi

5-beyni toplumsal bazı sorgulanmamamış fiilerle değiştiren insanlların bir işe girip evlendikten sonra evlendin sıra çocukta diyen kaynana,anne, arkadaş, konu komşu ve , duraktaki teyzenin ısrarı yüzünden 

5-kırsalda yaşayan köylü amcanın tarlada çalıştıracak elemana ihtiyaç duyması 

6-bak işte bende çocuk yapabilirim şeklinde birilerine çükünün varlığını kanıtlama çabası

7-memur veya köylü olan bu insanların gezip tozacak imkanı olmadığından çocukla can sıkıntısını geçirmeye çalışan, zavallı insan eğlensin diye

8-sorduğumda genelde dine bağlayıp kısa kaçamak cevaplar veren insanlara rastladım .hangi din acaba, sanırım aldırmak dinen sakıncalı olduğu için doğurmuş kaza kurbanı beyefendi\hanımefendi

9-cumhurbaşkanı istediği üzerine bu benim için bir zevk diyen  amcanın cumhurbaşkanın gözüne girme çabası

10-başkasında var bendede olsun düşüncesi

11-kime benzeyeceğini merak etmek.

12-bakkala, markete göndermek.
çöp attırmak.
zil çaldığında kapı açmaya yollamak. bir günlük sinirini akşam çıkarmak , çocuğuna para verip bir şekilde başa kakmak veya kendini para verirken büyük hissetmek bi işe yarıyabiliyorum diye düşünmek için

13-hayvani içgüdüler


kısacası çocuk ebeveyn için bir bakıma "ego tatmin" aracıdır. emekli kadının sıkılınca mutfakta saatlerce uğraşıp, hamur açıp kek, börek, çörek yapıp akşam kocasına "bak bunu ben yaptım nasıl olmuş" demesine benzer.


Bu grafiklerdende anlaşılacağı gibi insanlar acziyeleri kadar çocuk yaparlar




olan hep çocuklara olur. özellikle fakirler daha çok doğururlar eziyet etmek için sanırım
sürekli cahillerin ürediği, üçten fazla doğurdukları, tüm sosyal ve politik mekanizmaları ele geçirdiği bir gerçek. kafası çalışan insanların ise acaba yapsak mı yapmasak mı, bu dünyaya bir çocuk getirsek mi diye habire düşündükleri, zar zor bir ya da iki çocuk yaptıkları da bir gerçek. dolayısıyla %50'nin karşısında güçlenmek için bilinçli ebeveynlerin daha çok üremesi gerektiği önemli bir neden. biz düşünürken onlar sevişiyor.

26 Haziran 2017 Pazartesi

HASTALIKLI BİR ORTAÇAĞ DÜŞÜNCESİ: ELALEM NE DER

...ideal modern ev en fazla özerkliği sağlıyacak pek çok odaya bölünmüştür,böylece her çocuğun göz önünde olmayan kendi özel alanı olabilir bu odaların hemen her zaman bir kapısı vardır ve çoğu evde bu kapının kapalı olması hatta kilitlenmesi kabul görür hatta ebeveyinlerin bile kapıyı çalmadan izin istemeden girmeleri yasaktır oda çocuğun uygun gördüğü şekilde dekore edilir duvarlarında sevdiği insanların fotoğrafı ve yerlerde kirli çoraplar vardır öyle bir ortamda büyüyen birisi kendisini doğal olarak birey olarak görür (böyle bir alanda yaşamayan sürü parçası olarak görüyor demek ki)
kendi asıl değeri başkalarından çok kendiyle ilgilidir

   ortaçağ soyluları ise bireyselliğe inanmazlardı birinin değeri toplumsal hiyerarşideki yeriyle ve başkalarının hakkında söyledikleriyle  belirlenirdi birine gülünmesi korkunç bir aşağılanmaydı soylular çocuklarına ,ailelerinin şan ve şereflerini ne pahasına olursa olsun korumayı öğretirlerdi
SAPİENS S:122/123

GAYRİMEŞRU NESİL

Hazır uyuyamıyorken kendimce yaptığım bazı sosyolojik çıkarımları yazayım. Dedi mütefekkir ve başladı yazmaya : Genç nesil orta yaşlı ne...